Mimar Gökhan Avcıoğlu, COVID-19 salgını sonrası sosyo ekonomik ve politik sistemleri yeniden nasıl tartışmaya açmamız gerekeceğine odaklanıyor.
Bu yılın başlarında ofisimiz ve vakfımızın çalışmalarında uyguladığımız yöntem ve metotları içeren bir kitap hazırlığındaydık. Her şey baskıya hazır hale geldi. Berlin’de dağıtımcılarla görüşmek üzere randevulaştık. Derken oldukça kısa bir zamanda hızla ilerleyen büyük bir salgın tedbiri olarak ülkeler arası faaliyetler ve seyahatler durdu. Hazırladığımız kitabın sayfaları arasında yer alan geleceğin mimari anlayışına ışık tutan kimi formüllerin önemini, ölümle yaşam sarkacında bizi sallandıran bu salgının kaçınılmaz küresel boyutta etkileri altında, bir kez daha iliklerimizde hissettik. Vakıf olarak ne olursa olsun bu ilkelerde ısrarlı olacağımıza bir kez daha karar verdik.
Dünyayı kasıp kavuran 2. Dünya Savaşı’ndan bu yana, en etkili global felaket bu pandemi diyebiliriz. İspanyol gribini, Asya ve diğer kıtaları etkisi altına alan salgınları, büyük depremleri ve kasırgaları unutmuş değiliz ama COVID-19 pandemisinin dünya ekonomisi ve geleceğindeki etkisi tartışılmaz. Bugün görünen o ki bu ve bu tip felaketler hep vardı ve olmaya da devam edecek. Globalleşme ve uluslararası trafik arttıkça salgınlarda ve etkilerinde hem yayılım hızının hem de etkilerinin artacağı aşikar. Peki bu gerçekliğe ve bundan sonra olacaklara ne kadar hazırız?
Hemen hemen bütün ülkelere yerleşmiş iç siyaset oyunları, seçim sistemleri ve yönetim tarzları oldukça şaşırtıcı çelişkilerle ve düşüncesizliklerle dolu. Alınan ve yürürlüğe konan kararlar çoğunlukla yöneticilerin kendi avantajlarına uygun şekilde bir sonraki seçim için alınıyor(du). Bugüne kadar yapılanların ise sürdürülebilir bir dünya ve gelecek için işimize yaramadığı bu pandemi ile birlikte ortaya çıktı.
Dünya tarihinde cereyan eden olaylar üzerine, zamanlarının önemli düşünür, bilim insanı, aydın ve entelektüelleri bu konuyu yüzyıllardır gündeme defalarca getirmiş; ancak mevcut yönetimler, üniversiteler ve yaşadıkları toplumlar tarafından dikkate alınmamış hatta dışlanmışlardı. Birçok ülkede bugün bile hala esaret altında tutuluyor ya da birer oyunbozan olarak görülüyorlar(dı). Bu salgınla birlikte dünya tarihinde yeni bir milattan bahsedebileceğimizi düşünüyorum. Önümüzdeki dönemde, 21. yüzyılın hataları üzerinden yeni bir aydınlanma çağı yaşayacağız.
Geçtiğimiz yüzyıl, hiçbir çağa benzemeyen hızda ve arka arkaya çok sayıda değişim yaratan buluş, formül, çözüme tanık olduk. En etkili silahlara, savaşlara ve yıkımlara da… Bir yandan çok iyi şeyler inşa edilirken diğer yandan da çok iyi başka şeyler fütursuzca yıkıldı. Şu an yeni bir yüzyıldan da koskoca yirmi yılı geride bıraktık. Eğer gereken dersleri çıkarıp uygun tedbirleri almazsak bir öncekinden daha etkili; hem çok fazla icadın ortaya çıktığı hem de fazlaca suça yol açabilecek; bu şartlarda en fazla yarım yüzyıl daha dayanabilecek bir dünyayı gelecek nesillere devretmiş olacağız. Yaşanan son salgınları bu pervasız büyüme ve çoğalmaya, doğal kaynakları aşırı tüketmeye, doğal dengelerin insan tarafından bozulmuş olmasına bağlayanlar var. Çok da haksız değiller gibi görünüyor. Eğer gerekli dersleri çıkarmaz ve yaşam kriterlerimizi gözden geçirip yeni düzenlemeler yapmazsak, bu ne ilk ne de son olacak.
Aşırı nüfus, kaynakların kullanımı ve gelecek için doğal kaynaklar ve rezervler ciddi bir sorun artık. Herhangi bir düşünceyi uygulamaya koymadan birkaç kez düşünmemiz gereken zamanlardayız. Bu yaşadığımız yüzyılda, barınma ihtiyacımızı karşılayan ve bize farklı fonksiyonlarda hizmet edecek binaları inşa ederken onları birbirine bağlayan yollar, altyapı ve bu binaların çevresi nasıl olmalı? Yerleşimler, şehirler nasıl tasarlanmalı? Yeni şehirlerin yeşili koruyarak tasarlanması şart. Şehirlerin küçülmesi de.
Kişilere ait mekanlar, başkalarını olumsuz yönde etkilemedikten sonra elbette son derece kişisel beğeni ve seçimlere bağlı alanlar. Öyle de kalmalılar. Kişilerin kendilerine ait birer alanı olması da şu günlerde önemli bir ayrıcalık halini aldı. Ancak, ayrı ayrı kişilere ait duvarların dışı hepimize ait. Hatta o duvarların içinde doğal kaynakları nasıl kullandığımız, nasıl geri dönüştürdüğümüz hepimizi ilgilendiren konular artık.
Şu an okumakta olduğunuz bu yazı bir tür herkese açık ve tartışılabilir, eklenip çıkarılabilir bir mektup, daha çok ortak yaşam kararları ve yaşam alanlarımıza yönelik düşünceler, tespitler ve öneriler içeriyor. Bu şekilde fikirlerimizi paylaşıp, doğru seçimler yapıp, yerelde ve ülke yönetiminde yöneticilerin bir adım önüne geçersek bu konularda onları doğru kararlar almaya zorlayabiliriz. Yani, sosyal mesafe kadar sosyal dayanışmaya da ihtiyacımız var.
Yazı: Gökhan Avcıoğlu
Derleyen: Deniz Şenliler
Portre: Nihat Odabaşı
Bone Magazin website Blog linki ; https://bonemagazine.com/tr/art-and-design/gokhan-avcioglu-gorus